Foça Adaları'nda yaşayan foklardan adını alan Phokaia (Yunanca: Φώκαια, "Phocaea"), Aiollar tarafından MÖ 11. yüzyılda kuruldu. O zamanlarda en önemli İyonya'nın yerleşim yerlerinden biri olan Phokaia'de İyon yerleşimi MÖ 9. yüzyıl da başlamıştır. Tarihte usta denizci olarak bilinen Phokaialılar, ayrıca mühendislikteki gelişmişlikleri ve başarıları ile Ege, Akdeniz ve Karadeniz'de birçok sayıda koloni kurmuşlardır. Foçalıların tarihte bilinen kurmuş olduğu önemli kolonilerden bazıları: Karadeniz'deki Amisos (şimdiki Samsun); Çanakkale Boğazı'ndaki Lampsakos (günümüzde Lapseki); Midilli Adası'nda Methymna (günümüzde Molyvoz); ve Avrupa'daki Elea -günümüzde Velia- (İtalya); Alalia (Korsika); Massalia -günümüzde Marsilya- (Fransa) bunlardan bazılarıdır.
Phokaialılar İyonya'da, doğal altın-gümüş alaşımını kullanarak "elektron" sikkeyi tarihte ilk defa bastıranlardan biri olarak bilinirler. Elbette bu medeni ilerleme o zamanın birçok uygarlıklarını da etkilemiş ve onları Anadolu'ya çekmiştir.
1346'da Foça limanı ve hemen yakınındaki Sakız Adası, Cenevizlilere ait bir maona tarafından yönetilmekteydi. Maona, kısa sürede Sakız'da yerleşimci olan Giustiniani ailesine satılmıştı.[3] Cenevizliler günümüzdeki Yenifoça'yı ilk kuranlardandır.
Daha sonra Foça sırasıyla tarihte; 13. yüzyılda Çaka Bey tarafından alınarak Çaka Bey'in yönetimine, daha sonra ise Saruhanoğulları Beyliği'nin yönetimine geçmiştir.
1455'te ise Osmanlı Padişahı II. Mehmed, İstanbul'un fetihten sonra Foça'yı alarak Osmanlı topraklarına kattı.
Bu gibi medeniyetlere ve topluluklara merkez oluşturduğudan Foça önemli bir arkeolojik merkez haline geldi. 1953 yılında başlayıp ve günümüze kadar aralıksız devam eden kazılarda Helenistik dönemden kalma tiyatro, Athena Tapınağı ve Kutsal Alanı, Liman Kutsal Alanı (Kibele'ye ait olduğu düşünülmekte) ile Pers Anıt Mezarı (Foça'nın 7 km doğusundaki "Taş Ev" olarak bilinen) ortaya çıkarılmıştır. Bu Pers Anıtı bölgeyi MÖ 492 yılında istila eden Ahamenid-Pers Ordusu komutanları için bir anıt olarak yapılmış daha sonra mezar, ağıl, gözetleme noktası, mola yeri gibi amaçlar için kullanılmıştır. Anıt; Anadolu'da bulunan ender Pers yapılarındandır.
Coğrafya
Foça
İzmir'in kuzeyinde yer alan Foça'nın doğusunda Aliağa, güneyinde Menemen ilçeleri, batısında ve kuzeyinde Ege Denizi bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 251 km2'dir.[4] Foça Adaları ilçeye bağlıdır.
Foça, Türk Riviera'sı olarak bilinen Mersin, Antalya'dan başlayıp İzmir'e kadar uzanan bölgenin içinde bulunmaktadır. Bu da birçok yerli ve yabancı turist için onu mavi tur ve diğer gezilere durak yapmaktadır. Foça'nın denizi çok berrak ve temizdir ve halka açık plajı bulunmaktadır. Ayrıca pek çok dalış noktası ile İzmir ilindeki gözde dalış sporu duraklarından biridir.
İzmir'de doğal kalmış ilçelerden biridir. Foça'da yılın büyük bölümünde poyraz estiğinden temiz bir havası vardır.
Fauna
Foça, sayıları giderek azalan akdeniz fokunun yaşam alanlarından biridir. Ayrıca akdeniz fokları kentte her yıl yaz aylarında düzenlenen festivallerin de önemli bir sembolü haline gelmiştir. Bu sevimli Foça fokuna Merkez Bankası 1996 yılında özel hatıra parası bastırmıştır.[5]
Foça'da soylarını tükenmekten korumak amacıyla devletin ve üniversitelerin araştırma merkezleri mevcuttur. Avlanılması kesinlikle yasak olan fokun balıkçılar tarafından da çok defa korunduğu bilinmektedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri
Kent bulunduğu konum nedeniyle İzmir'in ve İzmir Körfezi'nin kuzey bölümünü meydana getirir. İlçe doğuda Manisa, kuzeyde Çandarlı Körfezi ve Aliağa, güneyde Menemen ve Gediz Nehri'nin denize dökülen ağzı ve İzmir Körfezi ile çevrelenmektedir. Kentin yerleşim alanı denize doğru çıkıntı yapan yarımada ile onun doğusundaki kara bölümü üzerinde yer alır. Doğu, kuzeydoğu ve kuzeyde bulunan yüksek tepeler, antik kente doğal bir koruma sağlar. Kent surlarının doğu bölümü bu nedenle söz konusu tepelerin üzerinden geçer. Kent, deniz kenarında kurulmuş olan diğer İon kentleriyle aynı özellikleri taşır. Phokaia halkının, kentin konumu nedeniyle daha çok denizcilikle uğraştığı belirtilmiştir.[1]
Ören yeri
Phokaia antik kenti, İzmir İli, Foça İlçesi'nde yer almaktadır. Günümüzde antik kentin üzerinde bulunan Foça İlçesi, kendine en yakın metropol kent durumundaki İzmir'e 72 km uzunluğundaki bir kara yolu ile bağlanır.[1]
Yerleşim
Tarih boyunca Phokaia kentinin yerleşim merkezi yarımada üzeriydi. Bununla beraber Arkaik Dönem’den, M.Ö. VII. yüzyılın sonundan bağlayarak, etrafını çevreleyen kıyı bölgesi de yerleşmeye sahne olmuştur. Arkaik çağda kentin geniş bir alana yayıldığı ve sınırlarının yarımadayı aştığı saptanmıştır. M.Ö. VI. yy.’da Anadolu’nun en büyük kentlerinden biri olduğu anlaşılan kentte, Athena tapınağı kazıları sürdürülmüş ve tiyatronun yeri bulunmuştur. Körfezin başında yer alan kent, dikdörtgen biçimindedir ve kentin iki yanından ilerleyen surlar birleşip bir üçgen oluştururlar. Kentin ilkçağ yapıları olan tiyatro ve surlardan geriye sadece parçalar kalmıştır. Athena tapınağının bazı taşları sadece kazı sonrası depolandıkları yerde görülebilmektedir. Tapınağın ayakta duran parçası yoktur. Üzerinde modern bir kentin kurulmuş olması antik yerleşimden günümüze fazla kalıntı gelmemiş olmasının nedenidir.[3]
Etimoloji
Bu konuda başlıca üç görüş vardır;
İlk görüş, adının fok balığında aldığı şeklindedir [4]. Kent limanı açıklarındaki kayalıklar akdeniz foklarının günümüzde bile yuvasıdır.
İkinci görüş kentin Yunan anakarasından gelen Phokisliler tarafından kurulduğu yönündedir[5]. İsmi de onlardan gelmektedir.
Üçüncü görüş kentin Luwi dilinde sulak yer demek olan "Pa-uwa-ke" den geldiğini, bölgeye sonradan yerleşen Yunanların bunu "phokaa" olarak dillerine alıp sonuna Yunanca kendi yurdu demek olan "-ia" ekini eklediklerini savunur [4].
Tarih
Antik kent yerleşimi Arkaik Dönemi'nin önemli merkezlerinden biri olduğu bilinmektedir. Bu dönemde Phokaialılar, özellikle Batı Akdeniz'de Fransa'da Marsilya, Korsika'da Alalia, İtalya'da Elea ve Velia gibi çok sayıda denizaşırı koloni kurmuş olmakla ön plana çıkmışlardır. Antik Şehrin bu görkemli evresinden günümüze çok az bilimsel veri gelebilmişse de, burada yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar neticesi sayesinde her geçen gün daha çok arkeolojik kalıntı ortaya çıkarılmaktadır. Arkaik dönem Phokaiası'ndan günümüze ulaşmış en iyi durumdaki mimari buluntular, harabe yapılar şehrin savunma duvarlarından oldukça gösterişli payandalı ve yüksekçe bir bölüm olduğu tespit edilmiştir. Bu yapıdaki duvar daha geç bir dönemden taş yığma yöntemiyle yapılıp üzerine toprak örtülmüş olabileceği ve bir tümülüsün içinde oldukça iyi bir durumda kalmışsa da 1970'lerdeki bir yol çalışması sırasında ciddi bir tahribata uğradığı görülmektedir. Bu harabe yapı duvarının yapılışından ve mimarisinden sıkça konu alan tarihin babası Herodotos da söz eder ve ortaya çıkarılan kalıntılar onun tariflerine tıpatıp uymaktadır.Fokaia Antik kent Dorlardan kaçan Akalar tarafından kurulan, 12 bağımsız şehir devletleri arasında bulunduğu, Antik İyonya birliği üyesi olduğu belgesel yönetmeni Tekin Gün Antik İyonya bölgesi adlı araştırma yazısında geçmektedir. Phokaia Arkaik Dönem'den başlayarak üzerinde şehrin sembolü fok balıklarının kabartmasının da basıldığı elektron sikke kullanımına geçmiş ve Midilli'deki (Lesbos) Mytiline kentiyle yaptığı bir anlaşmayla elektron sikkelerin altın gümüş oranı ve gramajında belli standartlaşma sağlamıştır. Şehir MÖ 546'da Harpagos komutasındaki Pers (İran) ordularının hakimiyetine geçmiş ve bundan sonra ekonomi ve nüfus olarak gerileme dönemine girmiştir.[1][6][7]
Araştırmalar
İlk araştırmalar Fransız Felix Sartiaux tarafından yapılmıştır. Daha sonra Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal başkanlığında bir heyet tarafından araştırma ve sondajlarla bazı kısımlar açığa çıkarılmıştır. Antik yerleşim Phokaia'da arkeolojik kazılar ve araştırmalar 1989 yılından itibaren, Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Özyiğit tarafından yapılmaya devam etmektedir. Son dönemde antik kent içindeki yapılardan olan Athena Tapınağı alanı'nda bulunan Arkaik Dönem malzemesi işlemesi nispeten kolay tüf taşından (Foça taşı - lithos phokaikos) büyük griphon ve at heykelleri Phokaia'nın antik dünyadaki büyük taş heykeltıraşlığındaki öncü konumunu da ortaya koyduğu görülmektedir.
Foça bugün
Antik yerleşim Fokaia yapılarının mimari özellikleri arasında Arkaik Dönem Athena Tapınağı'nın İon düzeninde sütun başlığı parçaları ve bazı duvarlar, Foça yolu üzerindeki Taş Kule olarak bilinen Pers mezar anıtı (Anadolu'da antik yerleşimlerin en eski Pers mezar anıtı olduğu, İ.Ö.546 yılının ilk yarısında Sardes Savaş'nın bitiminden hemen sonra Pers kralı Kyros tarafından anıt mezarı Phokaia sınırları içinde yaptırıldığı saptanmıştır), Şeytan Hamamı olarak adlandırılmış olan Hellenistik Dönem'de yapılan kaya mezarı, Roma Dönemi'nden mozaikler, süslemeli mermer bloklar ve seramik atölyelerinin bozuk üretimlerinin atılmasıyla oluşmuş çöplükler bu şehirdeki diğer önemli antik kalıntılardır. Dış Kale olarak adlandırılan savunma amaçlı da kullanılmış Ceneviz yapımı gemi barınağı, tarihi yarımada üzerindeki Osmanlı Dönemi'nden kale olarak adlandırılan benzeri amaçlı bir yapı ve iki cami, aynı dönemden görece iyi korunmuş kitabe ve plastik süslemeleriyle mezar taşları Phokaia'daki önemli tarihi eserlerdir.[6]
Phokaia Antik Kenti'nin yoğun yerleşim görmüş alanlarının büyük bölümü günümüz şehrinin yapıları altında bulunmaktadır. Özellikle 1980'lerden itibaren yazlık amaçlı ikinci konut dalgası biçiminde ortaya çıkan çarpık kentleşme anlayışı nedeniyle arkeolojik sit alanları iyice küçülmüştür. Bu olumsuz gelişme halen devam etmektedir.
Kazı ve Restorasyon
İlk Türk arkeolog kazılar diyebileceğimiz araştırmalar Ordinaryüs Prof. Dr. Ekrem Akurgal başkanlığında gerçekleşmiştir. VI.Türk Tarih Kongresi’nde Foça Kazıları üzerine bir bildiri sunan Akurgal, Arkeoloji literatürünün mühim bir desideratum’u olan bu eski Ion şehrinin kazılması, Hellen arkaik çağı keramiği ile Ion mimari nizamı için mühim neticeler sağlamıştır demişti. Burada Ekrem Akurgal Phokaia’nın arkeoloji literatüründe önemli bir desideratuma sahip olduğunu vurgulamak istemişti.Yine yıllar sonra Phokaia kazıları tarafımızdan yeniden ele alındığında Akurgal şöyle demişti:[7] Gerçekten büyüleyici bir doğa yapısına sahip Phokaia, eski çağın en albenili ve en büyüleyici olduğu gibi en güzel kentiydi [7] Foça’da ilk arkeolojik sondaj kazıları başlatan Felix Sartiaux (1913, 1914) ve (1920) yıllarında sondajlar yaptığı ve Felix Sartiaux’nun tüm bu sondaj kazıları savaş yıllarına rastlladığı ve bu nedenle Felix Sartiaux İzmir- Foça’da uzun süreli çalışamadığı görülmektedir. 1920’lerden sonra Foça’da uzun süre arkeolojik bilimsel nitelikli kazılar yapılmadı. Aradan 32 yıl geçtikten sonra İzmir- Foça’da kazıların yapılması yeniden gündeme gelir. 1948 yılında Bayraklı Kazıları’na başladığında Foça’ya ilk kez gitmiş olan arkeolog Prof.Dr. Ekrem Akurgal, onun doğa güzelliğine hayran olur ve 1951 yılında Bayraklı kazılarına ara verir. Ekrem Akurgal, Müzeler Genel Müdürü Dr. Cahit Kınay ile birlikte bir program hazırlar ve Batı Anadolu’da Troia I-VI tabakalarıyla çağdaş kültürlerin, Hellen Kolonizasyonunun, Anadolu’daki en eski Trak kavimlerinin izleriyle ilgili sunumların aydınlatılması ve Aiol ile İon uygarlıklarına ait kalıntıların saptanması için sistemli arkeolojik çalışmalar yapılması programlanır.[7] Bu programa göre Kyme ve İzmir- Foça’da kazılar yapılması kararlaştırıldı. İzmir- Foça’nın Aiol bölgesi içinde bir Ion yerleşmesi olması ve M.Ö. 7. yüzyılın sonu ile 6. yüzyılın ilk yarısında Hellen dünyasında önemli bir yere sahip olması ayrıca Batı Akdeniz’de koloniler kurması yönünden incelenmesi gereken bir merkez olasılığı, kazıların burada yeniden ele alınmasına neden olmuştur. Eski kazıların arkeolojik sonuçlarının ise yeterince yayınlanmaması ve malzemenin de nerede olduğunun bilinmemesi nedenleriyle sistemli çalışmaların Fokaia yerleşiminde yapılması zorunlu bulundu. Ekrem Akurgal İzmir Müzesi Müdürü Hakkı Gültekin ile birlikte Foça’da 1952 yılının Ekim ayında ören yeri sınırları içinde birkaç araştırma sondajı yaptığı kayılarda yerini almıştır.[7] Böylece bilimsel nitelikli kazılar, yaklaşık 32 yıl gibi uzun bir aradan sonra tekrar Ekrem Akurgal başkanlığında ele alınmış olduğu gözükmektedir. Ören yerinde 1952 yılında araştırma olarak yeniden ele alınan kazılar, 1953 yılının Temmuz ayından itibaren kapsamlı olarak yapılmaya başlandığı kronolojik kazı kayıtlarında yerini almıştır. Arkeolojik bilimsel Kazılar 1952’den 1957 yılına kadar sürekli olarak yapıldığı görülmekte. Daha sonra Antik yerleşimin 1970 yılı ve öncesinde birkaç kazı mevsiminde de çalışmalarda bulunulduğu kayıtlarda geçmektedir. Tüm kazılar boyunca genellikle yarımada üzerinde çalışıldığı görülmekte. Yarımada üzerinde yapılan arkeolojik bilimsel çalışmalar ve kazılar altı ayrı sektör biçiminde gerçekleştirildiği gözükmektedir. Arkeolojik alanda Büyük açmalar biçimindeki bu sektörlerin her biri bir harf ile adlandırıldı. A, B, C, D, F ve H. Yarımadanın kıstak bölümünde ve anakarada da bazı kazılar yapıldığı gözükmekte. Arkeolojik çalışmalr Antik Kentin doğusundaki Maltepe Tümülüsünde devam ettiği ve yapılan kazı çalışmaları da bunlardan biri olduğu görülmektedir. Öte yandan antik kentin güneyindeki Şeytan Hamamı’nda da temizlik ve kazı çalışmalarının yanı sıra, kazı heyetinin Foça’nın 7 km doğusunda İzmir karayolunun yakınında Pers Mezar Anıtı’nda da bilimsel incelemelerde bulunulduğu görülmektedir.[7]
Phokaia kazılarını 1989 yılında kazı başkanı Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Özyiğit başkanlığında devam etmiştir.[6]
Kazı çalışmaları
01.07.2013 tarihinde, tarihi yarımadayı çeviren kent duvarlarının II. bölüm kent duvarının arka bölümünde, IIB k5-k6 plan karelerinde kazı çalışmalarına başlandı. Kazı çalışması, Roma Dönemi kuzey peristasis duvarı ile eski lise binasının bahçe duvarı arasında kalan alanda yürütüldü.[6][8]
Kazı evi ve yayın çalışmaları
2013 yılında kazı evinde, kazılarda bulunan seramiklerin ve diğer eserlerin temizlenmesi, tasnifi, bütünleştirilmesi işleri yapıldı. İçlerinde restore edilebilecekler tamamlandı. Ayrıca çizimleri yapılması gereken her tür küçük eserin çizimleri gerçekleştirildi. Bunun ötesinde yayınlar için çalışmalara devam edildi. Ortaya çıkarılan mimarlık eserlerin Autocad çizimleri yapıldı. Seramik çizimleri de Coreldraw programında yayına geçebilecek biçimde ele alındı.[6][8]
Ceneviz Kulesi
Çalışma alanı, II. Ceneviz Kulesi’nden doğuya doğru uzanan 1.20 x 9 m.lik alanı kapsar. IIB k5-k6 plan kareleri içerisinde yapılan kazı çalışmaları sonucunda, II. bölüm kent duvarı üzerinde yer alan eski lise binasının bahçe duvarı kaldırıldı. Beton duvarın hemen arkasında yer alan, 6.64 m. seviyesinde başlanan modern dolgu katmanın 3.45 m. seviyesinde sona erdiği görüldü. 3.45 m. kodunda arkaik tapınağın özgün dolgusunun başladığı gözlendi. Modern dolgunun içinden ele geçirilen arkeolojik malzeme yoğunluğu az olup, Geç Osmanlı Dönemi kaba seramiği malzemenin çoğunluğunu oluşturur. Bunun yanı sıra Geç Roma ve Bizans dönemlerine ait seramikler de mevcuttur. Bahçe duvarın kaldırılmasıyla 3.45 m. seviyesinde Horasan harçlı kent duvarının iç dolgusuna ulaşıldı. II. bölüm kent duvarının arka duvar sınırı ortaya çıkarıldı. Surun arka duvarı temizlenerek restorasyon çalışmalarına hazır duruma getirildi. II. bölüm kent duvarının 6 metrelik arka duvarı, arkaik tapınağın özgün dolgusu üzerinde yükselir.[8] Dolgunun sona erdiği yerde aynı bölümdeki duvarın doğuya doğru olan uzantısının ise anakaya üzerinde yükseldiği anlaşıldı. II. Ceneviz Kulesi’nin sınırlarını belirlemek amacıyla aynı plan kare içerisindeki çalışma alanı, güneye doğru genişletildi. 2.50 m. x 3 m. ebadında olan açmada yapılan kazı çalışması sonucunda II. Ceneviz Kulesi’nin sınırları saptandı. Arkaik tapınağının batı podium duvarının kuzeye doğru olan uzantısının 1.50 m.lik devamı olan büyük tüf bloklar ortaya çıkartıldı. Ayrıca Ceneviz Kulesi’nin (İ.S. 1299) inşası sırasında batı podium duvarının tahrip edildiği anlaşıldı. II. Ceneviz Kulesi, arkaik tapınağın batı podium duvarı ile kuzey podium duvarının kesiştiği köşede yer alır.[8]
Arkaik Tapınak
Arkaik tapınağın orijinal dolgusu içerisinde duvar kalıntısına rastlandı. Duvarın üst kodu 3.01 m. olarak ölçüldü. Ortaya çıkarılan duvarın arka yüzü olmamaması nedeniyle söz konusu duvar teras duvarı olmalıdır. Teras duvarı kalıntısı, 2 m. uzunluğunda, 2.30 m. yüksekliğindedir. IIB k5- k6 plan karelerinde yer alan teras duvarı, kuzey-güney yönünde uzanır. Teras duvarının gerek yüzeyi gerekse dolgusu tüf taşlarıyla oluşturulduğunu görüyoruz. Teras duvarı taş örgüsü toprak harcıyla oluşturulmuş olduğu görülür. Teras duvarının son taş sırasının (76 cm.) altında daha erken bir döneme ait duvarın varlığı ortaya konuldu. İ.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen teras duvarının daha erkene tarihlenen bu duvar üzerinde inşa edildiği anlaşıldı. Arkaik tapınağın orijinal dolgusu içerisinde bu taban üstünden gelen seramiğin tümü, İ.Ö. 7. yüzyıl ve öncesine ait olduğu saptandı. İ.Ö. 6. yüzyıl malzemesine rastlanmadı. 53 cm. seviyesinde kazılara devam edildi. Taban yapısına ait taşların bir bölümü korunarak tabanın altına inildi.[8]
Teras Duvarı
Ortaya çıkartılan erken dönem duvarın üst kodu 76 cm. kodunda, duvar taşlarının sona erdiği toprak düzlem ise 17 cm. olarak ölçüldü. 76 cm. seviyesinde teras duvarının altında yer alan II. binyıl duvarı da kuzey-güney yönünde uzanır. Güneye doğru devam eden duvar, teras duvarından 9-10 cm. batıya doğru açılarak açmanın güney kesitine girer. II. binyılın ikinci yarısına 147 tarihlenen bu duvarın örgü stili, teras duvarının örgü stilinden farklıdır. II. binyıl duvarının yapımında da toprak harcın kullanıldığı anlaşıldı. Teras duvarının ön bölümünde yapılan kazıda, 53 cm. seviyesinde taban taşları ortaya çıkartıldı. Yapılan kazı çalışması sonucunda 19 cm. seviyesinde ikinci bir taş döşeli taban ortaya çıkarıldı.[8] Her iki taş döşeli taban, altaki II. binyıl duvarının kullanım zamanına aittir. Altaki duvarın uzun süreli olarak kullanıldığı anlaşılıyor; çünkü 53 cm. ile 19 cm. taban seviyeleri arasında yapılan çalışmada ele geçirilen malzeme, İ.Ö. 7. yüzyılın başı ve öncesine aittir. Buna göre 53 cm. seviyesindeki taş taban İ.Ö. 7. yüzyıl başlarına ait olmalıdır. II. binyıl boyalı ve perdahlı gri monokrom seramik parçaları, bu iki taban arasında ele geçirilen en erken dönem seramiğini oluşturur. Teras duvarını daha sağlıklı verilerle tarihlemek için duvarın hemen arka bölümünde 1.80 m. x 2.10 m. ebadında sondaj uygulandı.[8] Duvarın orijinal arka dolgusunda ele geçirilen en geç dönem malzemesi, yaklaşık olarak duvarın tarihini vermesi açısından önemlidir. Kazı çalışmasına 2.85 m. seviyesinde başlandı ve duvarın tahrip olmaması için sondaj içindeki çalışma 1.60 m. seviyesinde sonlandırıldı. Duvarın orijinal arka dolgusunda ele geçen malzeme yoğunluğu az olup malzemenin tümü İ.Ö. 7. yüzyıl ortasından öncedir. Ele geçirilen malzeme arasında en erken dönem seramiği Geç Bronz Çağına ait az sayıda perdahlı gri monokrom seramik parçalarıdır. Teras duvarı, arkaik tapınağın orijinal dolgusu içerisinde yer alması nedeniyle, tapınağın tarihinden (İ.Ö. 600) önce olmalı olduğu sanılmaktadır. IIB k5-k6 plan karelerinde, teras duvarının altında yer alan protohistorik duvarın ön bölümündeki 19 cm. seviyesinde ortaya çıkarılan ikinci tabanın altında kazı çalışması yapıldı. Yoğun taban suyu, sondaj çukurunu doldurması ve seramiğin bulunması nedeniyle -5 cm. seviyesinde kazı çalışmaları sonlandırıldı. Yapılan kazı çalışması sonucunda ikinci tabanın altında ele geçirilen seramiğin tümü türdeş nitelikte II. binyıl boyalı ve perdahlı kap parçalarıdır. I. binyıla ait seramik görülmedi.[8]
Sonuç
Sonuç olarak, teras duvarı İ.Ö. 7. yüzyılın ilk yarısından, altındaki protohistorik duvar İ.Ö. II. binyılın ikinci yarısından olmalıdır. Bu duvarların önündeki tabanlardan üsteki 53 cm. seviyesindeki taş taban İ.Ö. 7. yüzyılın başlarından, altaki 19 cm. seviyesindeki taş taban ise Protogeometrik Dönemden olmalıdır. Her iki taş taban da altaki Protohistorik Dönem duvarının kullanım zamanlarından olmalıdır.[8]
Tabakalanma
1989 yılında yeniden başlayan Phokaia kazıları, Çifte Kayalar Tepesi'nin batısında, asfalt yolun yanında bulunan tepede yapılmıştır. Burada gerçekleştirilen kazılarda en üstte Roma Dönemi'ne ait bir seramik çöplüğü, onun altında deniz seviyesinden 3.5 m yükseklikte bir Klasik Dönem tabakası ile birlikte Geç Geometrik ve Arkaik Dönem'e ait seramik parçaları bulunmuştur. Foça İsmetpaşa Mahallesi 23 pafta, 1069 ada, 1 parselde gerçekleştirilen kazılarda yüzeyden yaklaşık 30 cm derinliğe kadar modern dolgu toprağı oluşturmaktadır. 1.2-1.6 m arasında Roma Dönemi seramikleri, 0.91-1.16 m arasında Hellenistik Dönem'e ait kap parçaları, 0.79-0.91 m arasında siyah firnisli Klasik Dönem ve sayıları az olmakla birlikte Arkaik Dönem seramikleri ele geçmiştir.[1]
Buluntular
Mimari
Protogeometrik Oval Evler: 2003 yılında Atatürk Mahallesi, 1577 ada, 4 parselde kazılar gerçekleştirilmiştir. Bunun sonucunda Protogeometrik Dönem'e ait iki oval ev ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan II no'lu oval ev, demirci atölyesinin doğu bölümünün üzerinde yer alır. Demirci atölyesinin tabanında ele geçen Sub-Miken amphora, demirci atölyesinin sonunu tarihlerken, II no'lu oval evin tabanın altında yer almasından dolayı da II no'lu oval evin bu tarihten sonra yapıldığını göstermektedir. Dolayısıyla MÖ 11. yüzyılın sonlarına tarihlenen demirci atölyesinden kısa bir süre sonra yapılmış olmalıdır. I no'lu oval evin duvarı ile II no'lu oval evin duvarının aynı işçilikte olmasından hareketle aynı döneme ait olması gerektiği vurgulanmıştır [Özyiğit 2005:44-45]. Güney yönüne bakan her iki oval evin doğu iç duvarlarına bitişik birer ocakları bulunur. İkisinin de bulunduğu bölgede kerpiç izleri ve kalıntıları çok az korunmuştur. Buna göre taş temel üzerine kerpiç duvarlı bir yapıya sahip oldukları anlaşılmıştır. Demirci Atölyesi: MÖ 11. yüzyılın sonlarına ait olduğu düşünülen demirci atölyesi 2003 yılında 1577 ada 4 parselde gerçekleştirilen kazılarda, parselin güney bölümünde ele geçmiştir.[1]
Kalıntılar
Yorum ve tarihleme
Atatürk Mahallesi, 1577 ada, 4 parsel küçük bir parselde Phokaia Antik Kenti'nin en erken malzemeleri ele geçmiştir. Yine bu parselde erken dönemlere ait mimari yapılar ortaya çıkarılmıştır. 1998 yılı kazıları antik Phokaia Kenti'nin Arkaik Dönem yerleşiminin sadece yarım adayla sınırlı kalmadığı kentin güneyinde oldukça geniş bir alana yayıldığını ortaya koymuştur.[1]
Önemli Eserler
Herodotos Duvarı
Athena Tapınağı
Maltepe Tümülüsü
Pers Mezar Anıtı
Kybele Kutsal Alanları
Tiyatro
Değirmenli Tepe
Seramik Çöplükleri
Sur Duvarları
Kayıkhane
Osmanlı Dönemi Mezarlığı
Fatih Camii
Tarihi Evler
Koloniler
Denizcilik özellikleriyle tanınan Phokaialılar Akdeniz ve Karadeniz'de birçok koloni kurdular.Bunlardan bazıları[2];
Amysos/Samsun-Türkiye
Lampsakos/Lapseki-Türkiye
Methymna/Molyvoz-Midilli
Elea/Velia-Güney İtalya
Massalia/Marsilya-Güney Fransa
Nice-Güney Fransa
Antibes-Güney Fransa
Alalia-Korsika
Ampuria-İspanya
Ünlüler
Phokaia'da doğmuş ünlüler[2];
Telephanes-Heykeltıraş (MÖ 5. yüzyıl)
Theodoros-Mimar (MÖ 4. yüzyıl)
Dionysos-Komutan, Lade Deniz Savaşında Komutan (MÖ 494)
Foça'da çok uzun zamandan beridir yapılan festivaller son yıllarda ayrı bir boyut alarak uluslararası düzeye taşınmıştır. 2004 yılından günümüze kadar yapılan festivaller artık Uluslararası Foça Festivali olarak bilinir. Genelde üç gün devam eden festivaller birçok ünlüyü ve ziyaretçileri Foça'ya getirmektedir. Foça çeşitli dönemlerden pek çok tarihi ve turistik gezi yerlerine sahiptir. Taş evleri mevcuttur. Sadece yaz değil kışında gelen turist sayısı da fazladır. Osmanlı döneminden kalma 1455 tarihli Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı ve Kanuni Sultan Süleyman'ın tekrar inşa ettirdiği Fatih Camii ve Foça Kayalar Camii bunlar arasındadır. Homeros'un bahsettiği Siren Kayalıkları Foça'da yer almaktadır. Ona göre oradan gecen denizciler için bu kayalıklar birçok rivayetlere konu olmuştur çünkü Foça kıyıları irili ufaklı birçok adanın serpilmiş görüntüsüne sahiptir.
Foça'da İlçe merkezinde bir adet devlet hastanesi bulunmakta olup kış aylarında belli branşlarda haftanın belli günlerinde uzman hekim gelmekte, nüfusun çok arttığı yaz döneminde ise 8-10 branştan hekim bulunmaktadır. Hastanenin acil servisi 24 saat hizmet vermekte ve gerektiğinde ağır hastalık geçirenler İzmir merkezdeki hastanelere ambulans ile sevk edilmektedirler. Bunun yanında Yenifoça, Gerenköy, Ilıpınar ve Bağarası'nda aile sağlığı merkezleri ve yine Yenifoça'da 112 acil istasyonu ile Menemen Devlet Hastanesi'nin semt polikliniği bulunmaktadır.
Telif Hakkı © 2024 Hotel Karacam Foça - Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.